BEYAZ – Ana düşüş trendindeki fiyatlamasını sürdüren hisse senedinde, hacim düşüklüğü söz konusudur. Osilatörler pozitif fiyatlamanın devam edeceğine yönelik sinyalleri vermiş olsa da, BİST 100’ün içinde bulunduğu durum ve gelecekte Para politikasından kaynaklı olarak yaşanabilecek darbeler, hisse senedinin yükselişini engelleyebilecek faktör olarak görülmektedir. Dış taraftan kaynaklı riskleri de unutmayalım. 2-3 Kasım’da gerçekleşecek FOMC toplantısında FED’in Tapering sürecini başlatacağına yönelik beklentiler artmaktadır. S&P 500 ve diğer Dünya endekslerinde görülen geri çekilmeler, hacim düşüklüğü, BİST tarafına da yansımaktadır. Yansımaya da devam edecektir. TCMB’nin Eylül toplantısında çekirdek enflasyonda yaşanan geri çekilmeyi öne sürerek 100 bp faiz indirimi yapması, TL’yi dış risklere karşı korumasız bırakmıştır. Normal şartlarda, sağlıklı bir ülkeyi ve ülkenin borsasını ele alarak düşündüğümüzde, Faiz oranlarının düşürülmesi üretim kapasitesini, kredi büyümelerini ve teşvikleri artıracağı için borsada fiyatlanan şirketlerin çeyreklik karlılık oranlarını ve doğal olarak büyümelerini pozitif etkileyecek bir durumdur. Ancak, Türkiye yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü bir ülkedir. Geçmişte yapılan para politikası hataları, ülkede manşet enflasyonu %20’lere kadar taşımıştır. Politika faizinin %19 olduğu bir ülke de, enflasyonun politika faizinin üzerine çıkması, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların büyüklüğünü gözler önüne sermektedir. Büyüme teşvik edilmeden önce, enflasyon baskılanarak, TL’nin stabil bir seviyeye çekilmesi amaçlanmalıdır. TL’nin stabil seviyelerde seyretmesi, üreticinin de elini güçlendirecektir. Bilindiği üzere üretim yapabilmek için tedarik edilen hammaddelerin hemen hepsi dışarıdan karşılanmaktadır ve dolar ile alınır. Ancak üreticiler ürettikleri malı içeride TL olarak satmaktadır. Bu noktada üreticinin bir malı üretmek için harcadığı $1’ın TL karşılığı anlık kur ile 8.87 TL’dir. Bu üretimin sadece hammadde bacağı için gerekli olan tutardır. Alt kalemleri de işin içine kattığımızda, üretilen malın vatandaşa ulaşması için, ortalama $1.7 arası maliyet söz konusudur. Vatandaşın bu malı almak için vereceği tutar ortalama $2 civarıdır. ($0,3 kar oranı) Bu noktada enflasyonun etkisi kısır bir döngüde hem vatandaş için hem de üretici için çok sert bir şekilde hissedilir. Toparlayacak olursak, enflasyonun yüksek olduğu bir ülke de, büyük şirketler büyümeye devam edecektir. Ancak daha küçük veya yeni halka arz olmuş şirketler, üretim sıkıntıları yaşayacağı için (sektöre göre değişebilir örn: inşaat) borsanın genelinde bir yükseklik söz konusu olmaz. Belirli hisseler yükselirken (genelde hacim açısından en yüksek olanlar) diğerleri yatay/düşük seviyelerde kalmaya devam eder. Enflasyonist ortamlar sağlıklı normal bir büyüme için sağlıklı değildir. Yapılması gereken, ÜLKEYİ GEREKTİĞİ KADAR RESESYONA SOKARAK, enflasyonu baskı altına almaktır. Enflasyon baskı altına alınıp sağlıklı, stabil bir seviye elde edildikten sonra kur stabil bir seviyedeki seyrini korumaya başlayacaktır. Sonrasında büyümeye yönelik adımlar atılarak, şirketler için teşvikler verilerek, sağlıklı ve stabil bir ortam elde edilebilir. ABD, 1979 – 1987 yılları arasında yüksek enflasyonla mücadele etmiştir. O dönemlerde ABD’nin enflasyon oranları %22’lere kadar çıkmıştır. 1979 – 1987 yılları arasında görev yapan FED Başkanı Volcker % 22’lere varan yüksek enflasyonla mücadele eden politikalar uygulamıştı. 1979 yılında ABD’de enflasyon çift hanelere yükselmiş, Volcker Başkanlığı’ndaki Fed, gösterge faiz oranını bir ayda yüzde 4 arttırarak yüzde 15,5’e yükseltmişti.